Hz. SÜLEYMAN (AS) İLE KARINCA
Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da "Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir.
Cevabin doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler.
Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır.
Acaba neden yemedi?
Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.
Karinca da "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah(c.c) verirdi. Ben de O' na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerekdiğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.
Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmasın...
Günümüzde hepimiz iktisat etmeye (ç)alışalım.
Hz. SÜLEYMAN (a.s)
İbrânice Şlomo (Salomon). Hz. Davud'un oğlu O'ndan hemen sonra İsrail oğullarının peygamberi "akl-ı selim" ve "nazik" manalarına gelen "selim"in eş anlamlısı.
Kitab-ı Mukaddes'e göre Hz. Süleyman israiloğullarının icraatlar yapmış büyük peygamber ve hükümdardır. Kur'ân-ı Kerim Hz. Süleyman'ın bir İsrailoğulları peygamberi olduğunu açıklarken; Hıristiyanların mukaddes kitabı İncile göre O bir İsrail kralıdır. Devrinin en önemli hadisesi Ken'anlıların kesin olarak itaat altına alınmasıdır. Bundan ayrı olarak Hz. Süleyman memleketini 12 eyalete ayırarak her birine birer vali tayin etmiş; böylece ülkenin daha iyi idaresini sağlamıştır. 12 eyalet olmasının sebebi her bölgeye yılda bir ay devlete karşı mükellefiyetler koymasındandır.
Hz. Süleyman saltanatlı ve azametli bir peygamberdir. O'nun krallığı bu günkü Filistin Ürdün'ün tamamı ve Suriye'nin bir kısmını içine almakta idi. Hz. Süleyman'ın eserleri arasında memleketin savunması için inşa ettirdiklerini ilk sırada saymak lâzımdır. Asker sevki için seçilen kilit noktalarda yaptırılan istihkâmlar bu bakımdan çok önemlidir.
Hz. Süleyman'ın en mühim eseri Siyon dağı'na inşa ettirdiği Mâbed'tir. Babası Hz. Davud zamanında aynı yerde yalnız bir çadır vardı ve bu çadıra Tâbutül-ahd (Ahid sandığı) konulmuştu. Süleyman Mâbedi veya sadece Mâbed denilen yapının bugün temel duvarlarından bir bölümü kalmıştır. Ağlama duvarı olarak isimlendirilen kısım da bu temeldir. Süleyman Mâbed'i Yahudi Hıristiyan ve Müslümanlarca mukaddes sayılmaktadır. Hz. Süleyman Sur kralı Hiram ve Mısır Firavunuyla dostluk kurduğu için her iki ülke ile ticari ve kültürel münasebetlere girişmiştir. Böylece yabancı kültür ve müesseseler israiloğulları arasına da girmeğe başlamıştır. Nitekim o tarihten sonra Kudüs'te hem yabancı mallar satılmaya başlanmış; hem de yabancı hükümdarlar Hz. Süleyman'ı ziyarete gelmişlerdir. Bu konuyu vurgulayan Kitab-ı Mukaddes (Tevrat I. Krallar X 22). Hz. Süleyman'ın büyük bir deniz ticaret filosu kurduğunu zikreder.
İsrailoğulları Hz. Süleyman zamanında sosyal ve medenî açıdan en üst düzeyde bir gelişme sergilemişlerdir. Tarihçiler Hz. Süleymanı âlim imarcı ve saltanat seven bir kişi olarak tasvir eder (A. Refik Tarih-i Umumi İstanbul 1328 I 266). Hz. Süleyman babasından devraldığı büyük devleti daha da güçlendirerek idaresi altındaki bütün toprakları askerî açıdan kontrol altına almayı başarmıştır.
Hz. Süleyman'ın hayatı ve faaliyetleriyle ilgili bilgileri daha çok Tevrat ve Kur'ân'da bulmaktayız. Kur'ân-ı Kerim dışındaki kaynaklarda O'nun hayatı hakkında efsanevî nakillere rastlanmaktadır. Gerçek bilgilerle bu esâtirî nakilleri birbirinden ayırmak oldukça zordur.
Hz. Süleyman tahta çıkar çıkmaz öncelikle kendisine karşı olanları etkisiz hale getirmiş; yakın dostları ve güvendiği kişilere askerî idarî ve dinî görevler vermiştir. Hz. Süleyman'ın kurduğu devletin temeli daha ziyade ticarete dayanmaktadır. Bundan dolayıdır ki çevresindeki devletlerden bazıları O'nunla ticaret ortaklıkları kurmuşlardır. Hz. Süleyman özellikle başkent Kudüs için büyük çapta harcamalara girişmiş; burada bir sur Millo adı verilen bir bina ve meşhur Kudüs Mâbedi'ni yaptırmıştır. Bu Mâbet zamanla Yahudiliğin ve ilk dönem Hıristiyanlığının tek dinî merkezi durumuna gelerek fiziki yapısının ötesinde bir önem kazanmıştır. Diğer taraftan Hz. Süleyman zamanında gelişen milletler arası ticaret ağı İsrailoğulları arasında fikrî ve dini açıdan evrensellik anlayışının doğmasını sağlamıştır (Bertholet Wörterbuch der Religionen Stuttgart 1962 s. 482).
Hz. Süleyman'ın hakîm ve şair yönü de meşhurdur. Kitab-ı Mukaddes (Tevrat)'de 31 babtan meydana gelen Süleyman'ın Meselleri'nin O'na ait olduğu Yahudi kaynaklarında zikredilir. Bu bölümde Hz. Süleyman'ın hikmetli sözlerinden örnekler bulunmaktadır: "Rab korkusu bilginin başlangıcıdır"; "Sefihler ise hikmet ve terbiyeyi hor görürler" (I. bab 7. cümle). Bunun yanı sıra yine Kitab-ı Mukaddes (Tevrat)'de 8 babtan meydana gelen ve O'nun yazdığı iddia edilen Neşidelerin Neşidesi bölümünde bir peygambere hiç de yakışmayacak aşk ve harem hayatından bahseden cümleler vardır. Bunlar da Tevrat'ın tahrife uğradığını açık seçik göstermektedir. Neşidelerin Neşidesi baştan sona okununca bu cümlelerin bir peygamber ağzından çıkmayacağını dindar yahudiler dahi kolayca kabul edebilir. Saydıklarımızdan ayrı olarak Yahudi mezheplerinden Ferisiliği desteklemek için Süleyman'ın Mezmurları adıyla uydurulmuş 18 Mezmur daha vardır. Bunlar Tevrat'a alınmamıştır. Tevrat'taki Mezmurlar O'nun babası Hz. Davud'undur.
Hıristiyan literatüründe Hz. İsa'nın "Davud oğlu" diye anılması O'nun yalnızca Hz. Davud neslinden geldiğini belirtmek için değildir. Hz. İsa'nın aynı zamanda Hz. Süleyman gibi insanlar ve cinlere hükmeden gerçek bir "Davud oğlu Süleyman" olduğunu vurgulamak içindir (Ana Brit. XX169). Arap tarihçileri Hz. Süleyman'ın ihtişamlı şahsiyetini O'nun sihir ve kehanetteki fevkalâde üstünlüklerini en karmaşık problemleri keskin zekâsıyla çözüşünü vb. fetanetini anlatmak için müstakil eserler yazmışlardır. Kur'ân-ı Kerim ve İslâm kaynaklarının Hz. Süleyman hakkında verdiği bilgiler Divan edebiyatına da ilham kaynağı olmuştur. Süleymannâme ve Kitab-ı Süleyman O'nun dini destanî hayatını konu edinen değerli eserlerden sadece ikisidir.
Arap ve Süryani yazılarının icadını Hz. Süleyman'a isnat edenler bulunduğu gibi; Arapça bir çok sihir kitabını O'nun yazdığını iddia edenler de vardır. Hz. Süleyman'la ilgili efsanelerdeki İran tesiri O'nun Çemşid'le mukayese edilmesine zemin hazırlamıştır (J. Walker XI174). Hz. Süleyman'ın mezarı belli değildir. Ancak Kubbetü's-sahrâ (Kudüs) veya Taberiye gölü yakınında bulunduğunu bazı eserler zikretmektedir.
Hz. Süleyman'la ilgili en sağlam bilgiler şüphesiz Kur'ân-ı Kerim'de mevcuttur. Kur'ân'da Hz. Süleyman'ın ismi çok geçer. Kur'ân O'ndan Allah'ın gerçek bir rasulû bir nebi ve peygamberlerin bir numunesi olarak söz ederken kendisine has meziyetlerini de açıklar. Cenab-ı Hakk'ın zaman ve şartlar gereği her peygamberine ihsan ettiği mucizelerden farklı olarak Hz. Süleyman'a da verdiği bir takım mucizeleri vardır. Kur'ân öncelikle Hz. Süleyman'ın asla kâfir olmadığını (el-Bakara 2/102) vurgulamakta ve Allah'ın O'na vahyettiğini açıklamaktadır (en-Nisa 4/163). Kur'ân'ın bir diğer ayetinde (el-En'am 6/84). Hz. Süleyman'ın hidayet ve nübüvvete kavuşturulduğu; adaleti tatbik konusunda babasını dahi geçtiği (el-Enbiya 21/78 79); kendisine ilim verildiği (en-Neml 27/15); kuşların dilini anladığı (en-Neml 27/16); cinlerden insanlardan ve kuşlardan ordular topladığı (en-Neml 27/17) bildirilmektedir. Hz. Süleyman'ın en önemli hizmetlerinden biri Sebâ Melikesinin O'nun maiyyetinde müslüman oluşudur (en-Neml 27/44). Rüzgârın Hz. Süleyman'ın emrine verildiği; erimiş bakır madenlerinin O'nun için sel gibi akıtıldığı; cinlerden bir kısmının O'nun emrinde çalıştığı (es-Sebe' 34/12) yine Kur'ân'dan öğrendiğimiz hususlardır. Hz. Süleyman'ın daima Allah'a yöneldiğini (Sa'd 38/30); imtihan edilmesi üzerine Rabbından bağışlanma dileğinde bulunduğunu ve kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlığı Rabbından istediğini (Sa'd 38/34-35) Kur'ân bize haber vermektedir.
Kur'ân-ı Kerim'den hayat hikâyesini oldukça ayrıntılı bir şekilde öğrendiğimiz Hz. Süleymanın özellikle Tevrat ve Yahudi kaynaklarında farklı anlatılışı dikkat çekmektedir. Kur'ân-ı Kerim Hz. Süleyman'ın bu yük saltanat ve güçlerini büyülerle elde ettiği yolundaki Tevrat (I Krallar ve II. Krallar)'dan kaynaklanan isnadı şiddetle reddeder. Bir diğer husus da şudur: Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman bir kavmin çobansız kalan sürüsünün geceleyin başkasına ait bir arazide yayılması üzerine ortaya çıkan zararla ilgili olarak hüküm vermek durumunda kalmışlardır. Bu meselede Hz. Süleyman'ın hükmü babasının verdiği hükümden daha isabetli olmuştur. Bu önemli hadiseye Kitab-ı Mukaddes ve Yahudi kaynakları yer vermediği halde; bu konuda da doyurucu bilgileri ancak Kur'ân tefsirlerinden almaktayız.
Yine Kur'ân-ı Kerim Hz. Süleyman'ın cinlerden insanlardan ve kuşlardan ordular topladığını (en-Neml 27/17) açıkladığı halde gerek Tevrat gerekse İncil bu konuya hiç temas etmemiştir. Kur'ân dışında hadiseyi ayrıntılı bir şekilde ancak Talmud ve hahamlara ait rivayetler ele almıştır. Ayni şekilde Hz. Süleyman'a kuş ve hayvan dillerinin öğretilmiş olduğuna dair Kitab-ı Mukaddes'te bilgi bulunmamasına karşılık Kur'ân-ı Kerim önemine binaen bu meselede bizleri bil gilendirmiştir. Biraz farklı olmakla beraber bu konuda İsrail kaynaklı eserlerde (Yahudi Ansk. XI 439 vd. ) bilgi bulunmaktadır.
Hz. Süleyman adının geçtiği her yerde Sebâ Melikesinin adı da hemen hatırlanmaktadır. Bilindiği gibi Yemen'deki Sebâ devleti melike Belkıs tarafından idare edilmektedir. Belkıs'ın müslüman oluşu Hz. Süleyman'ın Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla başlayan mektubuyla gerçekleşmiştir. Hz. Süleyman'la Sebâ Melikesi arasında geçen kıssa Kur'ân-ı Kerim (en-Neml 27/20-44) Tevrat (II. Tarihler IX1-12) ve İncil (Matta XII 42; Luka XI 31)'de çeşitli şekillerde zikredilmiştir. Ancak bu kıssanın Yahudi şifâhî rivayetlerinde geçen şekliyle Kur'ân'daki anlatılışı arasında büyük bir benzerlik tesbit edilmektedir (Mevdudi Tefhim (Türk. çev.) İstanbul 1987 IV103). Ancak Hz. Süleyman ile çağdaş olan Sebe kraliçesinin Belkıs olup olmadığı değildir. Zira Milattan sonra 250'li yıllarda yaşayan ve adı Belkıs olan bir Himyeri Kraliçesi bilinmektedir. Müfessirlerin yakın tarihte ismi bilinen Belkıs ile Hz. Süleyman'ın çağdaşı olup ismi bilinmeyen kraliçeyi barıştırmış oldukları görülmektedir.