Tarihin kaydettiği ilk müze, Milattan üç yüz yıl önce İskenderiyede kurulmuştur.Hiç şüphe yok ki bu tarihten önce de bazı değerli eşyaların toplu halde bulundurulduğu yerler vardı. Ancak tarihte bunlara ait bir kayda rastlamak mümkün değildir.
Yunan prenslerinden İkinci Attalus ve Pontos hükümdarı Mitridat'da Bergama'da müzeye benzer bazı kuruluşlar meydana getirmişlerdi. Ancak bunlar,gerçek anlamı ile birer müzeden çok, bazı değerli kolleksiyonların sergilendiği yerlerdi.
Bugünkü anlamı ile ilk müzeler Rönesansla kurulmaya başlamıştır. Onbeşinci yüzyılın sonlarına doğru büyük kolleksiyonlar önce İtalya'da daha sonra da diğer Avrupa ülkelerinde sergilenmeye başlanmıştır.
17-34 de Roma'da Kapitol kilisesinde açılan devamlı antika eşya sergisi, modern anlamı ile ilk müze olarak kabul edilebilir.
Onsekizinci asrın sonlarında Viyana'da ilk sanat sergisi açılmıştır. Uzun süre halkın ziyaretine açık tutulan bu sergi de ilk modern müzelere örnek olarak gösterilebilir.
Bazı sanat tarihçileri gerçek ve modern anlamı ile ilk müzelerin Fransız ihtilalinden sonra açıldığını kabul ederler. Fransız ihtilalinden sonra, Kral'a ve Saray'a ait bir çok kıymetli eşya ve sanat hazineleri halkın ziyaretine açılmıştır. 1857 de halkın ziyaretine açılan Paris'teki meşhur Luvr müzesi bugünkü müze anlayışının temeli olmuştur. Bundan sonra Avrupa ve Amerika'da müzelerin açılışı birbirini takip etmiştir.
Türkiye'de ise ilk müze 1846 da Ahmet Fethi Paşa'nın gayretleri ile açılmıştır. Ahmet Fethi Paşa, uzun süre Avrupa'da elçiliklerde bulunmuş, ileri görüşlü ve gerçek anlamı ile batılı bir aydındı.
1846 da uzun çalışmalardan sonra Sent İren binasında "Memai Eslihai Atika" ve "Mecmai Asarı Atika" adları ile iki kısımdan meydana gelen müzeleri açarak Türk müzeciliğinde ilk adımı atmıştır.