Para, hep vardı. Bazen bir tavuk, birkaç avuç buğday, kilden yapılmış bir kap, bir öküz ... ama hep vardı. Bazen taşımak zordu, bazen korumak, bazen de parçalara ayırmak... Sonra en kolay bölünebilir, taşınabilir ve korunabilir olanın madenler olduğunu düşündü biri... Madenler, para oldu... Sonra en değerliler, yani en az bulunanlar, en az bozulanlar, yani altın ve gümüş... Ufak gümüş parçaları, kırılmış gümüş takılar, altın parçaları... Antik Ege dünyasında ufacık, 8,5 gram gelen bir parça çubuk ya da yüzük, bir öküze bedeldi. Hatta Latince'deki para kelimesi, "pecunia", hayvan anlamına gelen "pecus" tan türemişti işte... Sonra Asurlular, bütün bu ortada dolaşan şekilsiz parçalara üstünden bastırdılar, altından bastırdılar, kenarlarını yuvarladılar, bir şekil verdiler; onlar artık disk biçimindeydi. Üstüne krallarının adını yazdılar: Barrekub... Ama bütün bu keşmekeşe asıl noktayı Lidyalılar koydu. Onlar, sikkeyi buldular... Sikke, "ağırlığı ayarlanmış, kendisini darbedip tedavüle çıkaran ve üzerinde istendiğinde tekrar geri almayı taahhüt eden yetkili idarenin ya da devletin arma veya işaretini taşıyan, yuvarlak, ufak bir metal parçası'ydı. Paradan ne farkı mı vardı? Sikke, her tür malla özdeşleşebilen paranın yarattığı karmaşayı ortadan kaldırdı; alışverişlerde standartlaşmayı sağladı. Kısaca her sikke, paraydı; ama her para sikke değildi.Tarihte ilk sikkeler, Lidya?da altın-gümüş alaşımı olan doğal elektrumdan yapılmıştı ve bakla biçimindeydiler. İlk zamanlar düz, sonra çizgili, sonra resimli sikkeler, Krezus döneminde saf altından da basılmaya başladı. Önceleri çubuk halinde dökülen altından kesilen sikke pulları, daha sonra altının eritilerek yuvarlak sığ kalıplara dökülmesiyle elde edildi. Sikkenin kalıbı örs üzerine ters ve iç bükey olarak kazınan ön yüz kalıbıydı. Altın pul, örs üzerindeki kalıba konduktan sonra, ıstampa tam pulun üzerine getirilir; çekiçle vurularak, kalıptaki resmin pula dış bükey olarak çıkması sağlanırdı. Sonraları ıstampanın alt yüzü de arka yüz kalıbı olarak hazırlandı ve sikke pulunun her iki yüzüne de resim çıkması sağlandı. Antik dünyada bir kalıptan yaklaşık 15 bin sikke basılabiliyordu. Batı Anadolu?da Lidyalılar tarafından M.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında icat edilen sikke, çok kısa bir süre içinde bütün Ege ve Batı Akdeniz?e yayıldı. Aristokrat kesim tarafından basılan ilk sikkeler, aslında gündelik ticaretten çok askerlerin maaşlarının ödenmesi için kullanıldı. Sikkeyi icat eden Lidyalılardı; ama ona gerçek kimliğini ve kullanım biçimini kazandıran Grek kültürünün etkisinde gelişen Batı Anadolu'daki İonya kent devletleri oldu. Bu yüzden de neredeyse bütün arkaik, klasik ve helenistik çağlarda Cebelitarık Boğazı'ndan Kuzeybatı Hindistan?a kadar tüm Akdeniz dünyasında kullanılan çeşitli sikkeler ?Grek sikkeleri? olarak tanındı. Elbette bu kadar geniş bir alanda basılan sikkeler, birbirinin aynı değildi. Basım tekniği ve şekilleri benzese de her siyasal toplum kendi sikkelerini bastı. Sikkenin üzerinde basıldığı yörenin, halkın, tanrılarının figürleri veya bitki ve hayvan resimleri yer alırdı. Bununla da bitmezdi. Sikkelerin üzerinde o halkın veya hükümdarın adı, sikke basımından sorumlu memurun adı, sikke tipini açıklayıcı bilgi, kalıpçısının adı, tarih ve birimi de yazardı. Geçmişin sikkelerine baktığımızda bugün o sikkenin ait olduğu toplumun kültürünü, dinsel, askeri ve sosyal yapısını, hatta o sikkeyi basan devlet, toplum veya kişilerin özelliklerini de görebilmemiz bu yüzden.