Bir zamanlar büyük ve güçlü bir sultan varmış.
Muktedir sultanın dörteşi varmış.
Sultan en çok dördüncü eşini sever ona özen gösterir
bir dediğini iki etmezmiş.
Bu en çok sevdiği eşi günün her saatinde yanında
gözünün önündeymiş.
Sultan ondan ayrılmayı aklının ucundan geçirmezmiş.
Yüreği ve merhameti geniş olan sultan üçüncü eşini de severmiş.
Ancak nedense bu eşinin günün birinde kendisini terk edebileceğinden
korktuğu için onu çok kıskanır üzerine titrermiş.
Öyle de olsa ona sahip olduğu için gurur duyar
başkalarına tanıtmaktan özel bir zevk alırmış.
Her sözü ferman olan sultanın
ikinci eşine olan sevgisi ve ilgisi de az değilmiş.
Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi
ne zaman bir derdi olsa daima yanında olur ona destek verirmiş.
Birinci ve ikinci eşinin kendilerine özgü özellikleri var;
ama sultan en çok kendini üçüncü eşinin yanında
huzurlu ve güvende hissedermiş.
Sarayın kraliçesi hanım sultan olan kudretli hükümdarın
birinci eşiymiş.
Onu en çok seven karşılık beklemeden sadakat gösteren
sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan
bu eşi olmasına rağmen sultan birinci eşiyle pek ilgilenmezmiş.
Farkında olup olmadığı bile kuşkuluymuş.
Oysa o da hep yanında dolaşır gölgesi gibi bir an olsun
sultanı yalnız bırakmazmış.
Her ölümlü (fani) gibi sultanın da bir gün vadesi dolmuş
artık dünyada yiyeceği lokma alıp vereceği nefes kalmamış.
Ölümcül bir hastalığa yakalanmış.
Kesin olarak öleceğini anlamış.
Öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için
eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile
paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine ölüm yolculuğunda kendine
eşlik edipetmeyeceğini sormuş.
Aldığı cevap kalbine bıçak gibi saplanmış.
Herkesten çok sevdiği üzerinde titrediği eşi kısa ve net olarak
“Hükümdarım mümkün değil.” diye cevap vermiş.
Üzülmüş sarsılmış ama yine de ümidini yitirmeden üçüncü eşine sormuş:
“Hayatım boyunca seni sevdim sen benimle birlikte
ölmeyi kabul eder misin?”
Üçüncü eşi dehiç tereddüt etmeden “Hayır hayat çok güzel.
Sen ölünce ben yeniden evleneceğim.” diye cevaplamış.
Sultan adeta yıkılmış ölüm acısı gibi
bir acının ta kalbine saplandığını hissetmiş.
Çarnaçar ikinci eşine dönmüş ve
“Her zaman yanımda oldun beni hiç yalnız bırakmadın
ne zaman yardım istesem elini uzattın
kendimi senin yanında hep güvende hissettim ölüyorum.
Tek başıma bu yolculuğa çıkmak istemiyorum
bana eşlik eder misin?”
İkinci eşinden de şu cevabı almış: “İsterdim; ama bu konuda
sana yardımcı olamam. Senin için yapabileceğim tek şey
sana mezara kadar eşlik etmektir.
Senin için yas tutacağımdan da emin olabilirsin;
ama elimden başka şey gelmez!”
İlk üç eşine karşı hayatı boyunca cömert davranan
sevgisini ilgisini hiç eksik etmeyen sultanın durumunu
uğradığı derin hayal kırıklığını tahmin edebiliriz.
Aklına birinci eşi gelmiş; ama ona sormamış.
Hem üç eşinden aldığı olumsuz cevaplardan
hem de zaten ömrü boyunca ona gerektiği
hak ettiği ilgiyi göstermediğinden ona sormaya cesaret edememiş.
Ama birinci eşi her şeyin farkında
ilk üç eşten aldığı cevapları duymuş.
Yatağının ucuna ilişmiş büyük bir sevgi ve metanetle
Sultanım ben yanındayım nereye gidersen git seninle olurum
seni takip ederim.” demiş. Sultan çok şaşırmış üzülmüş
içini derin bir pişmanlık duygusu kaplamış.
Yakınarak ve utanarak:“Keşke bir şansım daha olsaydı
sana hakkını verirdim.” demiş.
Gerçek hayatta hepimiz dört eşi olan bir sultanız:
Dördüncü eşimiz bedenimizdir;
güzel görünmesi için ne kadar zaman kaynak ve çaba
harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür.
Ölür ölmez başkalarının eline geçer.
İkinci eş ailemiz ve dostlarımızdır.
Tüm sorunlarımızı onlarla paylaşırız
ölünce bizim için gözyaşı dökerler; ama bizimle ahirete gelmezler.
Birinci eşimiz ise ruhumuzdur.
Kıssadaki sultan gibi gafillerden isek onu ömrümüz boyunca ihmal ederiz