Hepimizin bildiği gibi, sinema artık günlük hayatımızın bir parçası olmuştur. Sinemadan sadece bir eğlence aracı olarak değil, öğretici niteliğiyle de yararlanırız.Sinema öylesine büyük değerde bir icattır ki, yaşadığımız yüzyılın ilk yarısı "Sinema Çağı" diye tanımlanmıştır.
Modern sinemanın gerçekleşmesinde temel taşı ,çıkış noktası olan "Lumiere Kardeşler'in sinematograf makinesine ulaşıncaya kadar,bu yoldaki çalışmalara çok kişi katılmış,
nice aşamalardan geçilmiştir. Sinema, Eski Yunanca "kinema-hareket" ve "grafeoin-yazı" kelimelerinden alınma, "hareketli yazı,hareketli resim" anlamına bir deyimdir.
Sinemanın esası,gözün önünde hareket ettirilen belirli resimlerin hızıyla ilgilidir. Göz,saniyede 12'den az bir hareket düzeniyle geçirilen resimleri kopuk kopuk, birbirinden ayrı görür. Başka türlü söylemek gerekirse ,gözümüzün önünden saniyede 12'den az resim geçirildiğinde bunları kopuk kopuk,birbiriyle bağlantısız olarak görürüz. Bir saniyede geçirilen resim sayısı 12'yi aşınca,gözün her resmi tek tek görme olanağı ortadan kalkar. Görüntüler birbirine eklenir. Bunun nedeni,göze çarpan her görüntünün yaklaşık olarak saniyenin onda biri kadar bir süreyle gözden silinmeyişidir.
İşte sinemanın temel ilkesi de budur.
Hareket eden resim fikrinin tarihçesi, M.Ö.65 yılında ünlü Latin filozofu Lucretius (Lukretyus)'un "Eşyanın Niteliği" isimli eserinde hareket eden gölgelere değinmesine kadar gider. Lucretius aynı eserde,hareket eden gölgeleri meydana getirecek bir alet tasarısından da bahsetmiştir. Ancak, gerçek anlamıyla "sinematograf" makinesinin yapılmasına kadar, bu konudaki görüşler ve çalışmalar çok yüzeyde kalmış,ender olarak ciddi bir nitelik ve değer kazanmıştır.
Aynı konudaki çalışmaların özellikle 19.yüzyılda yoğunlaştığını görüyoruz. 1824 yılında İngiliz P. Mark Koget'nin (İngiliz Krallık Akademisi) ne verdiği "Hareket Eden Cisimlere Nazaran, Görüntünün Gözde Kalış Süresi" adını taşıyan bir inceleme bu yoğun çalışmaların başlangıcı olmuştur diyebiliriz. Öyle ki ünlü bilgin M. Faraday bile bu alanda çalışmalar yapmıştır.
Daha sonra, Belçikalı Doktor Joseph Antoine Plateau ve Viyanalı Profesör Simon Ritter von Stampfer,görmeyle ilgili bazı optik kanunlar üzerinde çalışmışlar ve çalışma ilkeleri gözün aldanmasına dayanan "zoetrop" adını verdikleri bir aleti gerçekleştirmişlerdir.
1860 yılında Sellers adında bir Amerikalı makine mühendisi, "zoetrop" daki elle yapma resimler yerine, sıralı bir düzende çekilmiş hareket fotoğraflarını koymuştur. " Kine-maskop" adı verilen bu aletin patenti 1861 yılının 5 Şubat günü alınmıştır.
Görüldüğü gibi,böylece "kinema" yani "sinema" kelimesi ilk kez ortaya atılmış olmaktadır. 1887 de ünlü bilgin Edison aynı konuya eğilerek, bilimsel çalışmalarını sinema, daha doğrusu "hareketli resim" doğrultusunda yoğunlaştırmıştı. 1889 yılında G. Eastman'ın fotoğraf filmleri yapmaya başlaması, Edison'un çalışmalarına büyük ölçüde yararlı oldu."Kinetoskop" adını verdiği bir makineyle ,1889 yılının 6 Ekim günü 15 metre uzunluğunda bazı filmler gösterdi. Kinetoskop, eskiden bayram ve panayır 3'erlerinde göz deliğinden bakılan "panorama" makinelerini andırıyordu. Bir kutu içindeki film,kutunun bir yanında bulunan merceğin önünden saniyede 48 kare geçebilecek hızla hareket ettiriliyordu. Tüm görüş süresi 13 saniyeydi.
Edison'un makinesi tez zamanda ilgiyle karşılandı.1894 yılı Nisan ayı içinde, New York'ta Broadway'de bir "kinetoskop" salonu açıldı. Yıl sonunda da, Edison'un buluşu olan makineler seri halinde yapılarak satışa çıkarılmıştı.
Böylece Avrupa'ya da geçen kinetoskop, aynı alandaki çalışmaların büsbütün hızlanmasında büyük rol oynadı. Fransa'da Lyon şehrinde fotoğraf makinesi yapıp satan Lumiere Kardeşler, "sinematograf" adını verdikleri yeni bir makine icat ettiler. Patenti 1895 yılının 13 Şubat tarihinde alınan bu makine,aynı yılın 22 Mart günü Paris'te halka gösterildi. Bu makinede, film makinenin merceğine göz uydurularak değil,bir ekranda,duvara gerili beyaz bir perdede izleniyordu.
Büyük bir rağbet ve coşkuyla karşılanan ilk filmler çok kısaydı. Öyle ki, 3 dakikayı aşmayan ilk programda 10'dan fazla film gösterilmişti. Seanslar yarım saatte bir tekrarlanıyordu. Günde 2000, 3000 bilet satılması işden bile değildi. Bir süre sonra 18 metre uzunluğunda,konulu ilk film yapıldı. Bu filmde bir bahçıvan hortumla bahçeyi sularken,şakacının biri ona görünmeden hortuma basıyor ve suyun kesilmesine sebep oluyordu. Merakla çevresine, sonra da hortumu kaldırıp içine doğru bakan bahçıvan, öteki adamın ayağını kaldırmasıyla sırsıklam ıslanıyordu.
İlk konulu film,aynı zamanda da çok ilkel bir komedi niteliğini taşımaktaydı.