MİSAFİR
Jack ve arkadaşı Bob, kayak yapmaya Kuzeye gitmişler. Bir kaç saat
yol aldıktan sonra korkunç bir kar fırtınasına yakalanmışlar.
Yakındaki bir çiftlik evine arabalarını çekmişler ve evin çekici
hanımından geceyi orada geçirmek için izin istemişler.
- "Dul bir kadınım ben" diye açıklamış hanım,
- "Eğer evimde kalmanıza izin verirsem komşular dedikodu yaparlar."
- "Endişelenmeyin" demiş Jack, "ahırda da rahat edebiliriz."
Bir sene sonra Jack, dulun avukatından bir mektup almış.
Arkadaşı Bob'u çağırarak sormuş:
- "Bob, şu çiftliğinde kaldığımız çekici dul kadını hatırlıyor musun ?"
- "Evet, hatırlıyorum."
- "O gece geç vakit eve gidip, o kadınla yattın mı ?"
- "Evet, itiraf etmeliyim ki bunu yaptım."
- "Ona kendi adın yerine benimkini verdin mi peki ?"
Bob yüzü kızararak cevap verir:
- "Evet, korkarım öyle yaptım."
- "Eh, sana çok teşekkür borçluyum dostum. Kadın ölmüş ve çiftliğini de
bana bırakmış."
PAZARLIK
Çok şık bir partide adamın biri, güzel bir bayanın yanına yaklaşmış ve :
- "Bayan, size bir milyar lira versem bu gece benimle beraber olur
musunuz?", demiş
Kadın biraz düşünmüş ve :
- "Neden olmasın?", diye cevap vermiş.
Adam biraz düşünmüş ve bu sefer :
- "Peki 5 milyon versem benimle beraber olur musunuz ?", demiş
Kadın bı sorunun üzerine bozulmuş ve :
- "Siz beni ne sandınız ?" demiş.
Adman bunun üzerine :
- "Ne olduğunuzu anladık da, fiyatta anlaşmaya çalışıyoruz." demiş.
KURU FASULYE
Bir zamanlar kuru fasulyeye çılgınca düşkün bir adam varmış. Kuru
fasulyeye bayılırmış, ama her zaman fasulyenin sonraki etkisi
utandırıcı ve canlı bir tepki oluyormuş. Bir gün bir kıza rastlamış
ve aşık olmuş. Evlenmeye karar vermişler fakat kız ancak kurufasulye
yemeği bırakırsan evlenmeyi kabul ederim diye şart koşmuş. Adamımızda
büyük bir fedakarlık gösterip fasulyeyi bırakmış. Kısa bir süre sonra
evlenmişler.
Bir kaç ay sonra, bir akşam adamımız işte iken telefonu çalmış. Arayan
hanımı. Akşamleyin bir saat geç gelmesi için rica etmiş, adam kabul
etmiş. İşten çıkan adam dışarıda bir saati doldurmak için gezinirken
bir restoranttan gelen kurufasulye kokusuna yenik düşmüş. Sadece bir
porsiyon yerim diye içeri girmiş fakat hızını alamamış. Bir, iki, üç,
beş, yedi derken 10 porsiyona tamamlayıp dışarı çıkmış. Fakat dışarı
çıkar çıkmaz hemen gaz olayı başlamış. Adamda koşturarak karşıdaki
parka gitmiş ve bir güzel başlamış osurmaya. Fakat durmaya niyeti yok.
Osurdukça osuruyor. En sonunda tamam demiş artık kalmadı. Saatte zaten
doldu, artık eve geri dönebilirim.
Eve gelmiş, zile başmıs, karısı kapı açıp kocasının kucağına atlamış.
Kocacım sana bir sürprizim var fakat biraz bekle deyip bir mendil
bulmuş ve kocasının gözlerini bağlamış. Ardından kocasının koluna
girip onu yemek masasının başındaki sandalyeye oturtmuş. Gözündeki bağı
tam açacakken telefon çalmış. Karısı gözünü açmaması için yemin
ettirdikten sonra telefona cevap vermeye gitmiş. Fakat bu arada
adamımızın gaz olayı yine son haddine gelince bakmış karısıda hala
daha telefonla konuşuyor adam ağırlığını bir poposunun üstüne vermiş
ve koyvermiş. Hem yüksek sesliymiş, hem de çürük yumurta kadar olgun.
Hemen el yordamıyla pencereyi bulmuş, koşmuş pencereyi açmış,
pantolonunu çıkartmış, donunu çıkartmış ve dışarıda donunu sallayarak
havalandırmış. Pencereyi kapatarak gene el yordamıyla yerine dönmüş.
Karısı konuşmaya devam. Ee demiş bizimki fırsattan tekrar istifade
edelim. Bu sefer öbür poposunun üstüne ağırlığını vermiş ve tekrar
koyvermiş. Bu ödül bile kazanabilirmiş. Hemen tekrar el yordamıyla
pencereyi bulmuş, koşmuş pencereyi açmış, pantolonunu indirmiş,
donunu çıkartmış ve dışarıda donunu sallayarak havalandırmış.
Pencereyi kapatmış ve yerine dönmüş. Kulağı içerdeki telefon
konuşmasında,veda sözleri özgürlüğünün sona erdiğine işaret edene
kadar bu duruma beş dakika kadar devam etmiş. Mutlu bir şekilde
gülümsemiş masumca. Karısı döndüğünde, onu o kadar beklettiği için
özür dilemiş. Gözünü açıp açmadığını sormuş ve kocası gözünü hiç
açmadığına yemin etmiş. Bunun üzerine karısı,gözündeki bağı çözmüş
ve bağırmış ...
- "İYİKİ DOĞDUN ALPAY, HAPPY BIRTHDAY ALPAY..."
Fakat bu sırada DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ için hazırlanmış masanın etrafında
oniki adet misafir ağızları bir karış açık oturmuş adama bakıyorlarmuş.
CARLO
De Gaulle Cumhurbaşkanıyken Italya'yı resman ziyaret etmiş. Gezi
programında Fiat otomobil fabrikaları da varmış. Fabrikada dolaşırken
De Gaulle birden :
- "Oooo Carlo! Sen burada mısın?" diye bağırmış ve makinenin başında
çalışan bir işçiye doğru yürümüş. İşçide :
- "Vay Charles!" diye De Gaulle'e dönmüş, kucaklaşmışlar. Herkes
şaşırmış. Koca De Gaulle ve işçi Carlo! De Gaulle yanındakilere :
- "Carlo benim eski arkadaşımdır" demiş. "Çocukluğumuz beraber geçti.
Çok iyi insandır", demiş.
Fabrikanın yöneticileri hemen atılmışlar.
- "Bizim de en iyi işçimizdir. Çok severiz kendisini!"
Bir süre sonra İtalya'yı Nixon ziyaret etmiş. Onu da aynı fabrikaya
götürmüşler. O da aynı böüme gelince :
- "O Carlo!" diye haykırmış:
- "Sen buradasın ha!"
- "Vay Nik! Bu ne tesadüf? Bunca yıl sonra seni görmek..."
Sarılıp kucaklaşmışlar ve tekrar görüşmek ümidiyle vedalaşmışlar. Bu
arada Nixon Carlo'yu Beyaz Saray'a çağırmış. Herkes şaşkın. Nixon
gidince Carlo'yu İtalyan Dışişleri Bakanlığın'dan çağırmışlar:
- "Hadi De Gaulle çocukluk arkadaşında. Ya Nixon'u nereden tanıyorsun?"
Carlo gülmüş:
- "Gençliğimde Amerika'ya gitmiştim. Bir gangsterlik olayına adım
karışmıştı. Nixon da çiçeği burnunda bir avukattı. Beni savundu ve
beraat ettim. O zamandan beri dostuz."
Sonra bir gün İtalya'yı Sovyet Başbakanı Kosigin ziyaret etmiş. Ona da
aynı fabrikayı dolaştırmışlar. Ve aynı hikaye devam etmiş:
- "O Carlo yoldaş! Nasılsın? Seni bunca yıl sonra burada görmek beni
çok sevindirdi."
- "Vay Kosigin! Ne günlerdi onlar. Şimdi oturup iki tek votka atsak ne
güzel olurdu."
Herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutacak.
Kosigin, yoldaş Carlo'yu Moskova'ya davet etmiş, o da :
- "Fırsatını bulursam gelirim.", demiş
- "Ama bu patronlar insana hiç fırsat verir mi?"
Kosigin gider gitmez, fabrikanın müdürü Carlo'yı çağırmış:
- "Yahu hepsini anladık ama Kosigin'i nereden tanıyorsun?"
- "Ben eski komünistim. Biz birbirimizi tanırız."
Müdürün tepesi atmış:
- "Sen böyle herkesi tanırmısın?"
- "Tanırım ya!"
- "Şimdi bana Papa'yı da tanıdığını söyleyeceksin herhalde!"
Carlo müstehzi olmuş.
- "O ne biçim laf? Elbette Paul benim en iyi arkadaşımdır."
Müdür hırsından kıpkırmızı kesilmiş.
- "Palavra atma yahu! Sen Papa'yı nereden tanıyacaksın?. Hem de
arkadaşınmış... Lafa bak."
İşçi Carlo gayet soğukkanlılıkla cevap vermiş:
- "Ben iddiaya girmem, girenleride sevmem. Ama size dediklerimin
doğruluğunu ispat edebilirim. Bu pazar Vatikan'a gidelim. Orada benim
Papa'nın arkadaşı olup olmadığımı görürsünüz."
Müdür pazar gününü iple çekmiş. Sabah erkenden Carlo'nun evine arbasını
göndermiş ve buluşup Vatikan'a gitmişler. Vatikan meydanı ana baba
günüymüş. Biraz sonra Papa balkona çıkıp halkı takdis edecekmiş. Bu
arada Papa'yı merak eden herdinden ve milletten insan meydanı doldurmuş.
İşçi Carlo müdürü bir elektrik direğinin dibine bırakıp, kalabalığı
yarmış ve Vatikan Sarayı'nın kapısından içeri girmiş. Müdür şaşırmış
ama, "Dur bakalım!" diye kendi kendini teselli etmiş...
Biraz sonra balkonun kapısı açılmış ve Papa ile Carlo kolkola
yürümüşler. Hem de gülerek. Papa hıristiyanları takdise başlarken Carlo
da sağa sola bakarak müdürü aramış. Bir de ne görsün koca müdür
birseksen uzanmış, yerde yatıyor ve etrafındakiler kendisini ayıltmaya
çalışıyorlar. Caorlo hemen Papa'ya dönüp
- "Bana müsaade, bizim müdür bayılmış" diyerek ayrılmış.
Koşup müdürün yanına gelmiş. Birini elinde kolanya müdürü ayıltmaya
çalışıyor. Carlo dayanamayıp sormuş:
- "Ne oldu bu adama?"
- "Bilmiyoruz! Siz Papa'yla balkonda görününce arkasında duran iki
japon "Allah Allah! Şu adam bizim Carlo! Ama yanında duran adam kim?"
dediler ve bu da düşüp bayıldı.