Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olan Sigmund Freud (Fröyd) 1856 yılında Moravya'nın Freiberg şehrinde doğmuştur. Dört yaşındayken,ailesi Çekoslovakya'daki Moravya'dan kalkıp Viyana'ya gelmiş ve orada yerleşmiştir. 1881 yılında Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitiren Fröyd, sinir hastalıkları üzerinde bir yıl staj yapmak için 1885'de Paris' e çağrıldı. Orada Dr. Martın Charcot (Şarko) ile beraber Özellikle isteri konusunda çalıştılar. Doktor Charcot,isteriye tutulmuş bir kızı hipnotize ederek konuşturmuş,daha önce başından geçenleri hiç bir şey saklamaksızın,tüm ayrıntılarıyla anlatmasını sağlamıştı. Böylece,isteriye sebep olan şeyi ortaya çıkarmıştı. Fröyd, Charcot'nun bu değişik tedavi yöntemiyle çok ilgilendi. İki doktor, çalışmalarını bu doğrultuda yoğunlaştırdılar. Bu işbirliğiyle,bir bakıma psikanaliz yöntemiyle tedavinin temeli atılmış oluyordu.
Daha sonra Paris'ten Viyana'ya dönen Fröyd, psikanaliz üzerindeki çalışmalarını sürdürdü. 1909 yılında gittiği Amerika'da bu konuya ilişkin konferanslar verdi. 1938'de naziler Avusturya'yı işgal ettikleri zaman,yahudi düşmanlığı nedeniyle Fröyd'ün kitaplarını da yaktılar. Onun kuramları üzerinde konuşmak,tartışmak yasaklandı. Binbir güçlükle Avusturya' dan ayrılan Fröyd İngiltere'ye geçti. Sağlık durumu zaten iyi değildi. Bir yıl sonra Londra'da öldü. Kızı Anna Fröyd babasının çalışmalarını devam ettirmiş ve ünlü bir psikanaliz uzmanı olmuştur. Öğrencilerinden Dr. Jung da psikanaliz alanında ün yapmış büyük bir değerdir.
Fröyd'ün çalışmalarıyla şekillenen temel kuram, insan beyninin faaliyetinin ikiye ayrıldığına dayanır: 1-Bilinç, 2 -Bilinçaltı.
Bilinç,insanın başından geçenleri,deneyleri o anda alımlaması ve sonradan hatırlamasıdır. Bilinçaltı ise bundan farklıdır. İnsan bazı olayları hatırlamaz. Bunların etkileri, tortular halinde bilinçaltında birikir. Böyle şeyleri o kimseye hatırlatmak için özel yöntemler uygulanması gerekir. Sözgelimi küçükken elini ateşte yakmış bir kimseyi düşünelim. Aradan geçen zamanla bunu unutmuştur ama, olayın etkisi bilinçaltına yerleşmiştir. Büyüdüğünde de kendi kendine belirli bir sebep açıklayamaksızın ateşten korkar, ateş gördüğü yerden kaçacağı gelir. Bunun açığa çıkarılması için,psikanaliz yönteminin uygulanması, bilinç altındaki şeyin deşilmesi gerekir.
Fröyd'e göre, bilinç ve bilinçaltı insanda henüz çocukluk devresindeyken oluşmağa başlar. Çocukluğun ilk çağlarında olup bitenler, yaşananlar, bilinçaltına yerleşen etkileri dolayısıyla, kişiliğin oluşmasında büyük rol oynar.Fröyd rüyalar üzerinde de çalışmalar yapmış,bu konuya derinlemesine eğilmiştir. Ona göre,her rüya bilinçaltına yerleşmiş bir isteğin,bir tutkunun,bir saplantının ifadesidir.
(Rüyaların Yorumu) adını taşıyan eseri,binden fazla rüyayı dinledikten sonra kaleme alınmıştır.Gerçekte Fröyd'ün bütün çalışma ürünleri deneylere dayanmaktadır. Ünlü psikanaliz bilgininin en çok eleştirilen yönü,"Libido"adını verdiği kuramla,insanda, doğduğu andan öteye her türlü davranışın cinsel duygular üzerine temellendiğini ileriye sürmesidir. Fröyd,çocukta cinsel duyguların erginlik (buluğ) çağıyla değil, daha bebekken başladığını ortaya atmıştır. Erkek çocukların anneye,kız çocukların babaya daha çok düşkün olmaları da ona göre bu iddiayı ve kuramı pekiştirmektedir.
Fröyd'ün ilk eseri 1900 yılında yayınlanan (Rüyaların Yorumu) dur. Sonradan hepsi bilim dünyasında büyük tepkiler yaratan, ateşli ve yoğun tartışmalara yol açan (Totem ve Tabu), (Ben ve O), (Musa ve Tektanrılık) gibi önemli eserler kaleme almıştır. Fröyd'ün özellikle libido kuramı,erkek çocuğun anneye karşı gizli duygularını dile getiren Oidipus kompleksi ve kız çocuğun babayla ilişkileri konusundaki Elektra kompleksi açıklamaları, tutucu çevrelerde şiddetle eleştirilmesine,hatta adının anılmamasına yol açmıştır. Modern edebiyatta ve diğer sanat dallarında, Fröyd'ün kuramları büyük etkiler yaratmıştır. Joyce, Lawrence, hatta Hemingway gibi romancılar, O'Neil, Pirandello,Strindberg, vs. gibi tiyatro yazarları büyük ölçüde onun etkisi altında kalmışlardır.